top of page

Kategoriler

Bazıları Hayal Eder


Evet; başlıktan da anlaşılacağı gibi, bazıları sadece hayal eder. Hatta; oturup, bir köşeden diğerlerinin hayallerini nasıl gerçekleştirdiğini izler. Çekirdek çitlemeyi de ihmal etmez.

Tuncerler ile buluştuk efendim. Deniz üzerinde on gün daha geçirdik, birlikte. "Yok, on gün fazla, yorucu olur. Ne işimiz olur?" diyenlere nispet, su gibi geçirdik vaktimizi. O kadar hızlıydı ki, bir on gün daha olsa, neler neler yapardık bilinmez.

Yola çıkmadan önce bir kaç defa tadil ettiğimiz rotamızı, mevcut hava şartlarını da dikkate alarak bir kez daha tadil ettik. Özellikle Burak ve Damla'nın da sıkılmayacağı, hem tatil hem de gezi temalı farklı bir güzergah seçtik. Öyle, ya on gün vaktimiz vardı. Koşuşturmaya da gerek yok idi.

Marmaris'ten çıktık; sırası ile; Çiftlik Koyu, Bozukkale koyu, Dirsek Koyu, Selimiye, Datça, Symi, Saint George koyu, tekrar Bozukkale koyu ve nihayetinde Marmaris'e döndük. Symi hariç diğer tüm koy ve limanlarda birer gece geçirdik. Symi'de ise biri koyda olmak üzere toplam üç gün kaldık.

Deniz üzerinde geçirdiğiniz bir gün, kesinlikle diğer bir güne benzemez. Hepsi farklıdır. Bu on günlük süre zarfında başımızdan geçen farklı olayları derledim. Kısaca değinecek olursak;

1. Olta takımları konusu.

Bagaj karışıklığı münasebeti ile Tuncerler ile birlikte gelemedi. Yoğun bir telefon görüşmesi neticesinde Olta takımlarını Marmaris'e getirttik. Lakin çıkışımız biraz gecikti.

2. Balık tutma konusu.

Balıkçılığa uygun bir teknemiz olmamasına karşın, yaklaşık dört kilo kadar Hanus (Malaş) ve Mercan tuttuk.

3.Lojistik konusu.

Balık kızartacağız, un yok. Un problemini, Bora Gürbüz (Seaesta) sayesinde Dirsek koyunda çözdük.

4.Kıçtan Takma Motor Konusu.

Seyrin dördüncü günü arıza yaptı. Seyrin ikinci yarısında yoktu.

5. Damla'nın kollukları konusu.

Damla'nın kolluklarını çıkarmasına vesile olduk. Kolluklarını, artık yüzme bilmeyen bir arkadaşına verecekmiş.

İlk gecemizi Çiftlik koyunda geçirdik. Azmak restoran'da; Engin ve Yaşar'ın misafirliğinde çok güzel bir akşam geçirdik. Yemekler enfes idi. Bozukkale koyuna kadar sert karayel bize eşlik etti. İkinci gecemizi ise Bozukkale koyunda geçirdik. Elbette; Bekir bey ve Loryma ekibi güzel bir sofra hazırlamış, bizleri bekliyordu. Akşamleyin olta takımlarımızı hazırladık.

Üçüncü gün hava biraz düşecek idi. Bu da bize avlanmak için yeterli bir süre bırakacak idi. Nitekim öyle de oldu. Bozukkale den çıktık. Symi kanalda balık avlama mevkimizi aldık. Hava kaldı. Toplam dört saatin ardından oldukça bereketli bir av oldu diyebilirim. Bir yandan; Ege ile Burak, diğer yandan da Kayhan ağabey balıkları çekip, duruyordu. Ben mi, karışan oltaları yeniliyor ve yem takıp, duruyordum. Balıkların sayısı artmaya başlayınca eşim, "Un almayı unutmuşuz" dedi. O kadar balığı mındar edecek değiliz ya. Bora'yı aradım. durumu anlattım. "Abi başka bir şey lazım mı?" dedi. Av sonrası, Dirsek koyuna intikal ederek, bir taştan çıma tuttuk. Balıkları bir poşete koyarak kayalıklara yüzdüm. Kendime bir oturak ve masa seçtim. Fazla seçeneğiniz olmuyor, aslında. Yaklaşık bir saat sürdü, balıkları temizlemek. Ufak balon balıkları, beslenmek için ayaklarımın ucuna kadar yaklaşmıştı.

Balıklar hazır. Açız. Bora'yı beklemeye başladık. Ben salata yapmak için içeri girdiğimde, Bora beliriverdi, koy içerisinde. Demir atarak, üzerime aborda oldu. Direkleri biraz şaşırtarak, aborda ettim, seaesta'yı. Sonra, sahilden almış olduğum iskele kıç palamarı kendisine verdim. Bu sayede tutunduk, birbirimize. Un'u alarak daldım içeriye. Çok keyifli ve güzel bir sofra oldu. Sekiz kişi doyduk.

Dirsek koyu nedense çok popüler bir koy. Dip kum. Akvaryum gibi. Bölge de gezi yapan hemen hemen tüm teknelerin uğrak noktası. Koy ve deniz güzel olunca ekip, bayağı yüzdü. Ben de Damla'nın kollukları ile ilk defa burada ilgilenmeye başladım.

Ertesi gün, lojistik kriterler doğrultusunda Selimiye'ye gitmemiz gerekiyordu. Selimiye'den lojistik her türlü ihtiyacınızı kolaylıkla giderebilirsiniz. Belediye liman işletmesinden sorumlu arkadaşları aradım. Memduh, bir teknelik boş yerinin olduğunu ifade etti. Bu vesile ile, dördüncü gecemizi Selimiye'de geçirmiş olduk. Selimiye geceleri de pek bir hoş oluyor. Restoranlara önceden rezervasyonunuz varsa sıkıntı yok. Limanda konuşlu bir Deniz mahsulleri lokantasında zar, zor bir yer bulduk. Keyifli bir geceydi.

Ertesi sabah, Migros'a uğradık. Üç, beş alış verişten sonra palamar çözdük. Hisarönü körfezinde öğleden sonra batılı bir hava başlar. Rotamız Datça. Bastık yelkenleri. Yolun yarısını yelken ile yaptık. Hava sertlemeye başlayınca, cenovayı kapatarak, ana yelken ve motorla seyre devam ettik. Datça'ya vardığımızda çaktık demiri, bağladık iskeleye. Uzun zamandır, Datça'ya gelmediğimi fark ettim. Özellikle akşamları pek bir güzelmiş. Sahil boyunca uzanan restoranlar; gerek dekorasyonları, gerekse mezeleri ile göz dolduruyor. Bu kadar çok çeşit ve mezeyi güneydeki hiç bir restoranda bulamazsınız. En azından Marmaris'te bile yok. Geceyi Datça'da geçirdik. Ev yemekleri yapan yerel bir restoranı tercih ettik. Ertesi Sabah ise, kahvaltımızı limanda konuşlu bir tesiste yaptık. Tesis'in işletmecisi de Gölcük depremzedesi imiş. Bu vesile ile tanışmış olduk.

Kahvaltı sonrası Datça'dan ayrıldık. Rotamız Symi. Artık Yunaninstan'a geçebiliriz. Batı, güney batılı bir havada Symi'ye doğru dümen tuttuk. Symi dasının kuzeyinde bulunan kayalıkların arasından daha önce hiç geçmemiş idim. Navigasyon uygulamasında tam orta hatta üç buçuk metre su göstermesine rağmen, tereddüt ettim. Bizim profesörü aradım. Aykut kaptan'a sordum. "Yürü git, ortala geçersin. Rahatsız etme beni böyle şeylerle." dedi. Rota düzeltmesi yaparak, kanal geçişine yöneldim. Tekneyi sığ sularda seyre hazırlayarak, baş tarafa gözcü koydum. Sorunsuz bir şekilde kanaldan içeri girdik. Hemen iskele tarafımızda Symi seçiliyordu.

Limana girdiğinizde kendi kafanıza göre bağlayamıyorsunuz. Görevliler düdük ile yönlendiriyor. Düdükçüyü takip ettik. Çaktık demiri, yaslandık bir tekne üzerine. Yaklaşık kırk metre zinci ile tutunmuş olduk, symi'ye. İki gün boyunca gezdik. Yedik, içtik. Özellikle "Taverna To Spitiko" isimli mekanı ziyaret etmenizi öneririm. Hem porsiyonlar doyurucu, hem de çok lezzetli. İlk akşam meze ve yemeklerinin tadına baktık.

Tekneci arkadaşlara bir uyarı. Symi içerisinde, özellikle öğleden sonra batılı bir rüzgar hakim oluyor. Eğer teknenize hakim değil iseniz, yanaşma problemini çözmeniz zor olabilir. Ayrıca, liman da tonoz sistemi yok. Özellikle sert havada, herkes birbirinin üzerine demir atabiliyor. Oldukça zahmetli işler. Konu ile ilgili teknik detay ve bilgiyi farklı bir yazı da paylaşırım. Elektrik ve su problemini giderip, çöplerden kurtulunca, Saint George koyuna intikal için sorunsuz bir şekilde demir aldık. Konuya gereken hassasiyeti gösterdiğimiz için herhangi bir kimsenin üzerine demir atmamışız.

Saint George koyuna vardığımızda, bizim guletlerin koyu kapatmış olduğunu gördük. Acelemiz yok. Uygun bir demir yeri bularak kıçtan çıma almamız gerekiyor. Koy o kadar dolu ki, biraz oyalanmak gerekiyor. Demir attıktan sonra, kıçın kıçın tornistanla, koyun kuzeyinde bulunan Gulet'e yaklaşmaya başladım. Pamir Ege'atlayarak iskele kıç palamarı kayaya bağladı. Ancak, rüzgar yönü döndüğünde, Gulet'e yaslana bilirdik. Gulet kaptanı'da uyardı. Dedim, "Sorun yok." Sancak kıç palamarı bağlayacak bir yer yoktu. Çıkartım yedek demiri. Attım bota. Sahile doğru kürek çektim. Yaklaşık bir buçuk metre derinliğe, kumun üzerine bıraktım, demiri. Tekneye döndüm, aldım boşunu. Artık sabitlemiştik, kayığı.

Koy içerisinde yer arayan bir katamaran vardı. Demir atacak yer bile bulamıyordu. Avusturalya'lı bir aile. Onları da üzerime aborda ettim, iyi mi? Denizde çaresizce dolaşan birisine, bir parça halat uzatmak kadar güzel bir şey yok. Bana şu ana kadar kimse yapmadı. Önümüzdeki yıllarda etrafı ile de ilgilenebilen, sadece kendine müslüman olmayan birilerinin gözüne batabilecek miyiz?

Saint George da pek bir popüler koy. Denizin rengi turkuaz; dip kum olunca, akvaryum gibi su çıkıyor karşınıza. Biz bile programımıza aldık. Saint George koyu; Damla'nın kolluklarını komple indirdiğim koy olarak tarihe geçti. Damla ilk kulaçlarını bu koyda attı. Bakalım hatırlayabilecek mi, beni? Kolluklarını artık yüzme bilmeyen bir arkadaşına hediye etmesi gerektiğini söyledim. Önce pek ikna olmadı. Bir müddet sonra söz verdi, bana. Aynı gece, Özkan Gülkaynak aradı. Crayz Turk yeni bir tekne almış. "Neredesin?" diye, sordu. Dedim; "Yunan'dayım. Lakin, ertesi gün Bozukkale'ye geçeceğim." Buluşalım, dedi. Otomatik pilotunda da bir arıza varmış, görmemi istedi. Randevu tesis ettik.

Ertesi sabah, demir alarak Rotamızı Bozukkale'ye çevirdik. Bozukkale koyunda konuşlu Loryma restoranın iskelesine yanaştık. Bir kaç saat sonra Crayz Turk'te geldi. Üzerime aborda olduktan sonra tonoz halatını verdim. İskeleye bağladım. Bolca sohbet ettik. Hava kararmadan palamar çözerek otopilotu test ettik. Arıza ve sorunları bertaraf ettikten sonra tekrar bağlandık. Akşam ise mükemmel bir sofra kurduk. Özkan'ı da masamızda ağırladık. Ailemiz gittikçe büyüyor idi.

Ertesi gün sabahtan Özkan kaptanı uğurladım. Öğleye doğru, Marmaris'e intikal etmek üzere yola çıktık. Saat 15:00'da Yurda giriş işlemlerini yaparak, marinaya bağladık. Bir gece daha Marmaris'te misafir ettiğimiz misafirlerimizi ertesi sabah uğurladık.

Öyle hızlı geçti ki, biz bile anlamadık. Umarım, önümüzdeki sene daha fazla vakit geçirme şansımız olur. Kayhan Tuncer ve ailesi, minimalist yaşamımıza gerçekten çok iyi adapte oldu. Biz büyük bir aileyiz.

Saygı ve sevgiler.

291 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page