top of page

Kategoriler

Kaçak, Kaçamak..


İstanbul'un taşından, toprağından ve hali ile betonundan sıkılarak, kurtuluşu bizim teknemize bulmuş, harikulade bir çift ile kaçamak turlarımızdan bir tanesini icra ettik. Nasıl mı?

Efendim; her şey Linkedin'de paylaştığım bir fotoğraf karesi ile başladı. Peşinden bir e-posta geldi. Böylece flört etmeye başladık. Nihayetinde Ali Rıza ve sevgili eşi Lila ile çocukları Hasan Mert (9) ve Alp (4) ile rezervasyonumuzu kesinleştirdik.

Ali; yol yorgunu bir şekilde,tekneye gelmek istemediği için bir gün önce Marmaris'e geleceklerini ifade etti. Bunun üzerine, kendilerine bir gece konaklayabilecekleri, güzel bir aile işletmesi olan Orkide Hotel'den bir oda ayırttım. Orkide Hotel, şehrin merkezinde, denize oldukça yakın , mütevazi bir aile işletmesi ve sahibi de dostum idi.

Özgehan ve ekibi ile sabah kahvaltıdan sonra ayrılmıştık. Eşimle birlikte süratle tekneye girerek, temizliğe başladık. Tam nevresimleri serip, çıkacakken; Ali Rıza ve ailesi, Cennet Marinaya geldi. Onlara birer kahve ikram ettim ve eşime haber verdim. Anlayacağınız, nevresimleri yetiştiremedik. Biz de; müteakip saatlerde hep birlikte serdik. Biz nevresim ile uğraşırken, Hasan Mert yaklaşık bir buçuk kiloluk kefal yakalamış. Sinek iğnesi gibi küçücük bir olta ile nasıl becerdi, bilemiyorum. Balık tutacağım dediğinde, bir parça jambon vermiştim, o kadar. Kefali, kıç üstünde ayıkladım. Dolaba attık.

Akşam yemeğini restoranda yedik. Birbirimizi tanımaya ve ısınmaya çalışıyorduk. Belirli bir yaştan sonra arkadaşlık kurmak epey zor olsa da, ortak bir tutkumuz vardı. O da, hepimizi çeken deniz ve yelken idi. Ali ailesi ile aynı akşam tekneye yerleşti. Sabahleyin palamarları çözerek, Orhaniye'den ayrıldık.

İlk durağımız Bencik koyu olacak idi. Koy çıkışında rüzgarı bulamayınca koyu lacivert sularda denize girdik. Lila biraz tedirgin oldu. Ancak diğer tüm ekip, en az benim kadar iştahlıydı. Ali ile Hasan Mert bolca dümen tuttular. Akşam üstü rotamızı Bencik koyuna çevirdik. Koy içerisinde boş bük neredeyse kalmamış. Benim rezerve havuz'da dolu olunca, başladık serseri mayın gibi dolaşmaya. Biz dolaşırken, yelkenlilerden bir tanesinin demir aldığını fark ettim. Üstüne üstlük, bir de Şakir gelmez mi? Dedim, "Seni Özgehan mı gönderdi diye?" Özgehan göndermemiş. "Madem geldin, çıma tut dedim." Verdim halatı eline. Yaklaşık on altı metreye demir attık ve kırk metre de zincir döşedim. Kırk iki metrelik çıma halatım da anca yetti. Tekneyi sabitlediğimde altımda Altı metre su vardı. Bencik koyu, daha önce de ifade ettiğim gibi, bu bölge de görülmesi ve konaklanması gereken güzel koylardan bir tanesi. Ekip denize girdiğinde, biz de hanımla birlikte mutfağa girdik. Tabi, kefali dolaptan çıkardık. Tarifini Foça'da öğrendiğim bir şekilde Papaz yahniyi hazırladım. Bu tarifi öğrenmek isterseniz, Foça'da, Nelea teknesini ya da, Marmaris'te Egece teknesini mutlaka ziyaret edin. Daha sonra Lila'da bize katıldı. Soframızı kurduk. Güneş batınca bimini'yi de kaldırdık. inceden müziğimizi açtık ve sohbete başladık. Konserve mantar kullanmama ve defne yaprağı olmamasına rağmen, papaz yahni muhteşem olmuştu. Ali, bir kadeh şarap ikram etti. inanılmaz güzel ve lezzetli idi. Arkas holding patronlarından birisi şarap işine merak salmış. Kalan şişeye el koyduk. bakalım devamını bulabilecek miyiz? Geceyi Bencik koyunda geçirdik.

Sabahleyin ekip, dokuz gibi uyandı. Sabah kahvaltımızı da burada yaptık. Bilahare, çımamızı sökerek, saat 11:00 gibi demir aldık. Dişlice adasının önünde bir kaç fotodan sonra, yine körfezin serin ve lacivert sularına kendimizi bıraktık. Saat 14:00 gibi beklediğimiz rüzgar geldi. 20 knot sabit oturmuş rüzgar, adeta, Hisarönü Körfezini silkeliyordu. Fırsattan istifade, ana yelkeni 1.nci Camadan'da bastım. Cenova'yı da flok haline getirdikten sonra, yelkenin trimini ayarladım. Dümeni Ali'ye teslim ettim. Ali çok iyi bir dümenci. Tekneyi gezdirmeden oldukça rahat dümen tutabiliyor. Zaman zaman, kendisini yormadan, ufak tefek halat çekiştirme işlerini de yapmasını rica ettim. Beni kırmadı. Datça istikametine doğru orsa seyrimizi icra ettik. Daha sonra ise Symi adasında doğru kontra değiştirerek devam ettik. Hava biraz daha sertlemeye başlayınca, apaz seyir ile Dirsek koyuna doğru dümen tuttuk. Koy ağzına geldiğimizde, Cenova'yı boşlayarak kapattım. Bilahare rüzgar üstüne dönerek, ana yelkeni indirdim. Makine kuvveti ile koya girdik.

Havanın sert olması neticesinde koyun içerisi tıklım tıklım dolmuş. Koy içerisini; Kuruçeşme, Ortaköy'de, milyonluk araçların volta attığı caddeye benzettim. Neyse ki istediğim bir mevkiye demir atarak kıçtan çıma tuttum. Kuvvetli rüzgar nedeni ile ilk denemede başarısız olsam da, ikinci denememde rüzgar üstünden çıma tutabildim. Bu esnada teknenin sevk ve idaresini Eşim ve Ali halletti. Dirsek koyu da inanılmaz güzellikte bir koy. Özellikle güneyli havalara ciddi kapalıdır. Dip kum, güzel demir tutar. Çıma tuttuktan sonra ekip kendini denize bıraktı. Lila'da burayı pek bir sevdi. Altımızda sekiz metre su olmasına rağmen, çok net bir görüntü vardı. Burada su altı çekimlerimizi de icra ettik. Akşam yemeği hazırlıklarını tamamladık. Soframızı kurduk. Bimini açıldı. Daha ne olsun?

Gecenin ilerleyen saatlerinde hava iyice kaldı. Fırsattan istifade denize girdim. Ali ve ekibi ile hızla kaynaşmıştık. Çocuklar da hiç bir sorun çıkarmamaktaydı. Ertesi gün; Dirsek'ten demir aldık. Koca bahçe koyuna intikal ettik. Bu arada Layz jack halatlarından bir tanesinin geçen sert havada koptuğunu fark ettim. Üçüncü gün hiç yelken basmadık. Koca bahçe koyunda yeni yapılmış olan taş evin önünde çıma tutarak yüzme molası verdik. Ali, iyi bir dümenci olduğu kadar, su ilede pek bir haşır neşir. Saatlerce suda kalabiliyor. Su altı kamerası ile çekimlere devam ettik. Ekibin gerçekten keyif aldığını işte o zaman anladım. Ali; "Geziyi, bir gün daha uzatabilir miyiz?" diye, sordu. İstanbul'a döndüğünde de ek bir ödeme yapabileceğini ifade etti. Ben de; ilave bir ödeme istemediğimi, ancak, mutlak suret ile bir iskeleye yanaşarak, lojistik ihtiyaçlarımı gidermem gerektiğini söyledim. Lakin, bizim dingi çöp torbaları ile dolmuş, tekne dahilinde de yaklaşık yetmiş litre su kalmıştı. Alternatif olarak Selimiye'de konaklayabileceğimizi söyledim. Bu sayede; hem lojistik açıdan ihtiyaçlarımız karşılayacak, hem de karaya ayak basmış olacaktık. Bunun üzerine Ali; Selimiye'de ki tüm masrafları karşılayacağını ifade etti.

Akşamüstü demir alarak Selimiye'ye doğru dümen tuttum. Seyir esnasında Selimiye Belediye marinanın tıklım tıklım olduğu bilgisi ulaştı. Ben de biraz ağırdan alarak, intikal süratimi azalttım. Selimiye'ye ulaştığımda 72 numaralı kanaldan marina ile irtibat kurdum. Bir teknelik boş yer olduğunu öğrendim. intikal süratini arttırarak, marinaya bağladım. Bağlama manevrası esnasında, bayanların makyajlarının bitmiş olduğuna hiç şaşırmadım. Pasarella rıhtıma uzandığında teknede benden başka kimse kalmadı.

Manevi kızım Egece ile baş başa kalmıştık. Süratle, dingi'de biriken çöpleri boşalttım. Su ikmalini tamamladım. Egece'yi yıkadım. Pek bir mutlu oldu. Öyle ya, üç gündür tatlı suya hasret kalmıştı. Elektrik kablosunu taktım. Elektrik problemli. 220 volt almanız imkansız gibi. Ancak akülerinizi şarj edebiliyorsunuz. Egece'de ki işlerim yaklaşık bir saat sürdü. Bizim ekip, restorana yerleşmiş ve akıllarına gelmiştim. Tekneden ayrılarak yanlarına gittim. Ali; kilo üstü bir lagos seçmiş, ahtapotlu, karidesli, mezeli güzel bir sofra hazırlatmıştı. Çok keyifli bir akşam oldu.

Eşim; üç gün süre ile kendini programlamış, gezi uzayınca da planlı işlerini aksatmamak için Selimiye'den ayrılmak zorunda kaldı. Aracımı çağırdım. Eşim ayrıldı. Gezinin devamında yanımda Emir Kaptan bulunacaktı. Çocukların uykusu gelince Ekip, tekneye döndü. Biz de, Emir ile birlikte Selimiye'de takıldık. Ertesi sabah, biraz kahvaltılık alarak, saat 11:00 gibi Selimiye'den ayrıldık ve sığ limanda yüzme molası verdik. Burası da inanılmaz güzel, akvaryum gibi bir koy. Gelip, görmenizde fayda var. Ekip, bolca denize girdi. bilahare demir alarak Kamelya adasındaki kuzeye açık koya gittik. Koyun ortasına yaklaşık 20 metreye demirledim. Kıçtan çıma tutmadım. Burada da denize girdik. Su altı çekimlerine devam edildi. Akşamüstü saat 18:00 gibi demir alarak, Orhaniye'ye doğru dümen tuttuk. Saat 19:30'da Orhaniye Cennet Marina'ya bağladık. Ekip, karaya çıktı. Birer yorgunluk kahvesi içti. Akşam yemeği için sabırsızlanan Ali'ye; "öncelikle eşyaları arabaya taşıyalım." dedim. Lakin; ertesi güne bırakırsak, sıcakta daha zor olacak, konunun akşam serinliğinde halledilmesi daha faydalı olacaktı. Nitekim de öyle oldu. Önce eşyaları araca transfer ettik. Bilahare yemeğe oturduk. Bu seferde kilo üstü levrek, ahtapot ve karides.. Ben Ali'yi bayağı sevdim.

Son gecemizi, yine Egece'de geçirdik. Sabah kahvaltıdan sonra misafirlerimizi uğurlayarak, yeni maceralara yelken açtık.

Hadi dağılın.

153 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page